San Quentin… daha oyunun adını okurken bile tüyler diken diken oluyor. Hani derler ya, “bu oyunda racon başka çekilir.” Heh işte tam öyle. Slotter’da karşıma çıkınca bi’ duraksadım. “Ne alaka hapishane ya?” dedim. Ama sonra bi’ baktım ki… ekran değil, resmen mahkumlarla dolu bir sahne önüme serilmiş.
Grafik tasarımı biraz sert, kabul. Ama bu sertlik işin büyüsü. Tırnak içinde değil; gerçekten içerideyiz. Duvar yazıları, zincirli semboller, dövmeli mahkum karakterleri… hepsi ayrı bir hikâye anlatıyor. Oyunun bonus sistemi ise tam bir delilik. Split semboller var ya… işte onlar geldi mi, kazancın geometrik büyümesi kaçınılmaz.
Üç bonus sembolü geldiğinde kapılar açılıyor. Üç gardiyan seni içeri alıyor, “hadi bakalım koğuşuna” diyor. Ama koğuş dediğin yer bonus free spin alanı. Orada başlıyor esas macera. Ve Slotter sağ olsun, ne donma var ne bağlantı kesintisi. Yani hikâyeye kaptırmak serbest.
San Quentin öyle her yiğidin harcı değil. Ciddi anlamda çarpan kovalamacası bu. x5 çarpanı çarpı ikiye bölüyor, sonra da diğer sembollere dağıtıyor. Bir anda ekran dolup taşıyor. “Buradan ne çıkar ki?” dediğin spin, seni olduğun yerden hoplatabiliyor.
Ama asıl heyecan buy-out bonus özelliğinde. Cebinde biraz bütçe varsa, direkt bonusu satın alabiliyorsun. Ve orada işin rengi değişiyor. Çünkü bu oyunda kazanç potansiyeli yüksekte değil, atmosferde gizli. Her şey sanki hikâyeye hizmet ediyor. Slotter ile bu atmosferde kaybolmak ise ciddi zevkli.
Her spin bir başka duygu. Bazen “yandık” diyorsun, bazen “şimdi oldu işte” diyorsun. Her karakterin animasyonu, her ses efekti seni içine çekiyor. Hele o kilitli semboller açıldığında… ekran resmen patlıyor. San Quentin’in en güzel tarafı da bu: Bekleneni değil, sürprizi sunuyor.
Ve bu sürpriz, kazanç olarak döndüğünde… “iyi ki denemişim” diyorsun. Belki dışardan ürkütücü görünüyor ama içine girdikçe bağımlısı oluyorsun. Slotter’da bu deneyimi yaşamak ise hem teknik hem görsel anlamda sorunsuz. Bu dünyaya bir girince kolay kolay çıkılmıyor.
San Quentin, hikâyesi olan nadir slotlardan. Sert ama adil, kaotik ama ödüllendirici. Slotter sayesinde bu karanlık hücrelerde bile ışığı bulabiliyorsun. Unutma; bazen en parlak kazanç, en sert duvarın ardındadır.
Bazen denk geliyor öyle bir oyun ki... Başlıyorsun rastgele, sonra bir bakmışsın saat geçmiş, hâlâ…
Şimdi sen bana gel de “dört yapraklı yonca” deyip umut aşılamamış ol. Clover Gold, öyle…
Şimdi açık açık söyleyeyim, ilk gördüğümde “bu ne ya çocuk oyunu gibi” dedim. Renkli küpler,…
Abi şimdi dürüst olalım, Sweet Bonanza deyince bir duruyorsun. “Bu ne ya, pastane ismi gibi”…
Bazen oyun seçerken kararsız kalıyorum. O mu bu mu derken ekranın köşesinde parlayan bir logo…
Bak şimdi, Zeus abi biz seni tarih kitaplarında biraz asabi biri olarak tanıdık. Ama bu…